Çarşamba, Kasım 03, 2010


Pakhuis

Bu hafta Belcikaya uzandim ve sizin icin birbirinden leziz yemekler tattim.

Brussel, Gent ve Brugge, Belcikanin uc buyuk kentini 3 Gun icinde gezip, birde ustune odullu veya bilinen restoranlarinda yeni deneyimler yasadim. Nasil zor oldu bilseniz :)





Türkçe yazilisi ile Bruksel ;) Belcikanin baskenti ve Avrupa liderlerininde toplandigi yer olarak politik kimligi ile öne cikiyor. Ancak bir gurme olarak beni en cok ilgilendiren kismi meshur işeyen çocuk figürü ve bununla ünlü cikolatasi.

Belcikanin genelinde cikolata dukkanlari en sık gorebileceginiz yerler. Bunun yaninda patatesleri ön plana cikiyor ama ben nasil öne çıktıgını anlayamadim. Uzun siralar bekleme zahmetinden sonra alabildiğiniz, sizin evde cok daha güzelini yapabileceğiniz siradan pomfrit...

Ancak deniz ürünleri çok çeşitli ve özellikle tam bir istiridye cenneti. Kruvasan ve ekmek çeşitliliğinin ise bence Fransa ile birlikte merkezi. Son yıllarda yaptiğimiz atakla, özellikle lezzet ve kurumsal firmalarin buna yaptiği yatırımla Türkiye bence liderliğe aday ama biraz daha bekleyelim :)

Brükselde patisserie, brasserie ve yunan donercisi derken yazilabilecek spesifik birsey bulamadim. Hatta bildik Türklerin satmiyor diye dönerimizi yunan adiyla satmasini düşünüp sinir bile oldum. Ancak Gent e gelince is degisti gittiğim bir restoran "Pakhuis"(michelin) son derece elit cikti. Ayrica birde meshur Belgo nun "Alabalik buğlamasi" ve "Geyik eti steak" i tadi damağima getirdi.




Pakhuis tam bir Dunya mutfagi ve eski bir fabrikadan bozma atmosferi ile bana Otto Santrali hatırlattı. Gent in tam merkezinde üç büyük kilisenin yanindaki mekan dar bir ara sokaktan umulmayacak bir atmosferle karşiliyor sizi. Hos bir ışıklandirma, geniş ve ferah bir mekan, sadece biraz gürültülü.



Menu de kendi çiftliklerinde yetişen özel bıldırcından tutun, Venedikte doğan meşhur carpaccio ya kadar geniş bir yelpaze sunuyor. Deniz kabuklulari ise az yerde görülen çeşitlilikte. Karides, yengeç, midyeler kıvamında pişmiş. Çok az sosla tadlarını maskelemeden ama dilin farkli yerlerini uyaracak kadar ince bir iş çıkarmışlar. Hatta sade su gibi görünen bir sosla bütün bir ekmeği banarak bitirebilirsiniz. Hayır yapmadım tabi ki :)



MSA da Profesyonel aşçılık eğitimi aldıktan ve Jamie Oliver restoraninda çaliştiktan sonra eskiden takildiğim bir çok şeye takilmadiğimi fark ettim. Halbuki eski yazilarimi okuyanlar dikkat etmiştir. Servise çok önem verirdim, tabi halen önemli ama şimdi lezzet biraz daha ön plana çıkıyor. Eskiden beğendim, beğenmedimler şimdi farkli tadlar ile hissetmelere hatta tekniklere dikkat ederek, yemeğin zorluğuna övgüye dönüyor. Daha acımasiz davranirken bugün chef leri çok daha iyi anlayabiliyorum. Tabi bu demek değil ki kötü işi yermiyeceğiz ...

Mesela "Harrys cafe, Carpaccio, Venice" diye ismiyle kullandiklari carpaccio ancak orada bulunmamislari kandira bilir.


Ayrica yine gezenlerin çok bildikleri turist kitapçıklarında gecen "Routard" yenilmesi tavsiye ödüllü :) lezzet fiyat optimumlu yerler vardır. Bunları gittiğim yerlerde kaçırmamaya çalışırım. Genelde küçük sevimli mekanlardir. Sizin için hem Brugge hem de Gentte yine buldum.

Brugge de Salad Folle ile Gentte Brooderie tavsiyelerimdir


Salad Folle nin saglikli makarnalari bir tat sıçramasi resmen herhalde yediğim en lezzetli makarnalardandı. İsim vermiyorum bence hepsi (denediklerimin hepsi başarılıydı). Bence makarna da gizli olan sır sostan geçiyor. Tamam bazen elde yapilan makarnanin hamurunun tadina doyulmuyor (Jamie Oliver Italian) ama sosun kıvamında olmasi, tek başina bile yenebilecek lezzette yapilmasi, bununla sunulan ürünlerle ayrişa bilmesi ama bütünlemesi damakta bayramlar yaratiyor. Bence işte tam burada başarılı olmuşlar. sadece aşçılıkta en üst makam sos üstadlığı değil mi!!

Brooderie de ise yandaki hamburger (goat cheese sevmeyenler dokunmasin, içinde surpriz var) sevimli patatesleri ile sebzeli kiş ağız şapırdatıyor ne yapayimmm

Son olarakta Gent in Avrupada en çok kale bulunduran şehri olduğunu ve bu kadar çok bira çeşidi varmıydı dedirtecek kadar ne içeceğinizi şaşırtan dukkanlari olduğunu eklemeliyim
Hafif sevenler için "Hoagaarden" ahududu ve beyaz ile biraz sert aromali ale sevenler içinse "Orval" iyi yerel seçimler olacaktır.





Dener ve severseniz dostlariniza, kizarsanizda bana yazin :)
Lezzetle kalın

Perşembe, Ekim 21, 2010

Bu sefer benimle ilgili ...

Yillardir icimde yanip tutusan ve bir turlu orta yolu bulamadigim lezzet konusunda en sonunda yazmaya calisip becerememekten daha fazlasini yaptim galiba.


Keske bu donusume annem sebep olmasa ve butun tatlari beraber yapabilseydik. Tek tesellim gorebildigini dusunmek :)


Kucuklumden beri her tadi denemege, onlarin pesinden fizana kadar gitmeye hatta otesine gecip onlari birbirine karistirip denemeye daha da tehlikelisi denetmeye bayilirdim. Ister genetik deyin, ister ikizler burcu veya sadece deli .... Sonucta ortaya kendi zevk alacagim seyler cikartiyordum ve galiba begenenlerde oluyordu ki sirketlerde yemekleri bana sectiriyorlar ve pikniklerde sandvicleri ben yapiyordum.

Pazarlari sucukla (benim icin sebze) yaptigim butun denemeler yillardir devam eder ve halen musterisi vardir.


Boyle yillar gectikce ve 100 den fazla sehir 20 den fazla ulkeden 1000 lerce lezzet deneme sansi yakalayinca (fizani biraz gectik mi) damakta degisimler yasaniyor. Ustelik sunumlara, servise ve belki de akliniza gelmeyecek bir cok detaya otomatik olarak dikkat ettigimi fark ediyorum. Boylece bunu vaktim buldukca yazayim diyorum (bu da genetik olabilir) karsinizda duran blog 2006 da doguyor (yasiyor demedim). Yazilardan da goreceginiz gibi tamamen amator bir ruhla lezzetler ve mekanlar hakkinda bilgi vermeye calisiyor. Ancak zamanla beni kesmiyor tabi benim dogal evrim sonucum olarak baska birseye donusuyor yani asagada ki hikayeye .....................................................................................................................

“Cooking is an ‘escape’ for me, when I enter the kitchen I forget everything that goes on in the world”
Tolga’s route to becoming a chef follows an unusual path. After completing his Masters Degree in Business Administration and working in an international company as a senior manager, Tolga quit his job and opened his own HR Consultancy firm. He continued his studies in psychology until the tragic death of his mother from Cancer. His mother used to be a recipe writer and on her death his father collected her recipes and had them published. The book was presented as a gift to the family on the anniversary of her birthday. This was a defining moment for Tolga who says “that day was very traumatic for all our family, but for me it was a special day full of different emotions”. He admits that only then did he realise that he wanted to do something significant for in memory of his mother and decided to take the book of recipes and start cooking the meals written in it. He attended the Mutfak Sanatlari Akademisi Culinary Arts Academy in Istanbul to gain professional qualifications, (www.msa.tc). People tried to put him off a ‘career in cooking’, telling him he was “the boss” and that he was “not young anymore”. However Tolga was not deterred and will soon graduate from the programme. He has attracted the attention of British Celebrity Chef Jamie Oliver and has been offered an internship at Jamie’s ‘Italian’ in London.

Yazi icinde yazi, hikaye icinde hikaye :) iste bu beni cok daha iyi anlatiyor
Insan kendini buldukca (belki biraz yasla) hayatla en buyuk kavgasinin kendiyle yaptigi kavga oldugunu goruyor hatta butun kavganin bu oldugunu hissediyor. Gelisme hic bitmiyor ve bitmemelide zaten ve ogrendiklerimizi baskalariyla paylasmaliyiz. Gorevimizde bu degil mi?
Iste ornek olmak isteyen asci boyle dogdu!
Devami olacak ...
Lezzetle kalin